Öteki nedir?
Kabaca söylemek gerekirse öteki, bir grubun kendini tanımlarken dışarıda bıraktığı kişidir. Farklılığıyla varlığı kabul edilse de eşitliği çoğunlukla reddedilir. Daha sade bir dille ifade etmek gerekirse, öteki bize benzemeyendir.
Geçen gün bir arkadaşımın yanına uğradım. Sohbet sırasında yaşadığımız şehirdeki üniversite öğrencilerinin dolmuş paralarının fazlalığından yakındım. Tam o sırada biri bana dönüp, “Sen üniversite öğrencisi misin, niye bu kadar itiraz ediyorsun?” dedi. Ben de şöyle cevap verdim: “Birilerini anlamak için onlardan olmak zorunda değiliz.” Bu söz ağzımdan çıkarken aslında kendime de bir soru sormuş oldum: Gerçekten de birini anlayabilmek için onun yaşadığı sıkıntılardan geçmek mi gerekir? Aynı yolları yürümek, aynı yükleri taşımak şart mıdır? Yoksa empati dediğimiz şey, tam da o yükü taşımadan da yanında olabilmek değil midir?
Okuduğum lise devlet parasız yatılıydı; bu yüzden Türkiye’nin dört bir yanından, özellikle de Doğu Anadolu’dan öğrenciler gelirdi. İlk bakışta aramızda belirgin bir “sen-ben” ayrımı yok gibiydi ama sonra fark ettim ki görünmez bir mesafe hep vardı. Hangisinin Alevi olduğunu, hangisinin Kürt olduğunu hiç sormamıştım. Belki merak etmemiştim, belki de bilmenin neyi değiştireceğini düşünmemiştim. Ama zaman geçtikçe kendi kendime sordum: “Niye haberim yoktu? Niye hiç sormadım? Neden hepimizin arasında görünmeyen bir duvar vardı? O duvar biz doğmadan mı örülmüştü?”
Belki de onlar bizim sınıfımızın ya da okulumuzun “ötesiydi.” Ama işin ilginç yanı, bir ilçe taşra okulunda okurken merkeze dershaneye gittiğimde bu kez sınıfın ötekisi bendim. Köyden geldiğim için sesimi çıkarmaz, benimle arkadaşlık kurulmadığında da kimseyle konuşmazdım. O anlarda şunu düşündüm: Sahi, onlar niye hiç sormadı bana “Sen kimsin?” diye.
Okulda çok popüler, çok aktif ve neşeli bir kızken, dershanede sessiz, parmak bile kaldıramayan biriydim. Dershanede öteki bendim. Şimdi geriye dönüp baktığımda, hayattaki rollerimiz değişiyor ama “öteki” kavramı değişmiyor. Öteki olmanın özü, nerede ve hangi koşulda olursak olalım, bir grubun gözünde farklı ya da dışlanmış olmayı içeriyor.
Şu an durup düşündüğümde, Türkiye’de öteki kim diye sorsam, cevaplar bir hayli çeşitleniyor: Doğu Anadolu’da Trabzonlu olmak öteki; Trabzon’da doğulu olmak öteki. Sünnilerin arasında Alevi olmak öteki, Alevilerin arasında Sünni olmak öteki. Pop dinleyenlerin arasında halk müziği dinlemek öteki yapıyor, kitap okuyanın yanında okumayan ötekidir. Görünen o ki, ötekilik yalnızca kimliklerle sınırlı değil; zevkler, alışkanlıklar ve yaşam tarzları bile görünmez sınırlar çiziyor.
Günümüzde ötekilik, sadece yüz yüze ilişkilerle sınırlı değil. Sosyal medya, ötekileştirmenin yeni alanı haline geldi. İnsanlar birbirine karşı daha cesur, daha yargılayıcı olabiliyor; kimlik, zevk veya yaşam tarzı üzerinden aşağılamalar, etiketlemeler, hatta dalga geçmeler hızla yayılıyor. Bugün, 21. yüzyılda hâlâ sosyal medyada insanlar etnik kimlikleri üzerinden ayrılıyor. Cinsel kimlikleri yüzünden dışlananlar var, dinlediği müzikten dolayı ötekileştirilenler var. Kılık, kıyafet, saç, makyaj… Hemen her farklılık bir ayrım sebebi hâline gelebiliyor. Bazen biz kendimizi ayırmak zorunda hissediyoruz, bazen de başkaları bizi ötekileştiriyor. Sosyal medya, bu görünmez duvarları görünür kılıyor, farklılıkları hızla çoğaltıyor ve öteki olmayı kaçınılmaz bir hâle getiriyor.
Bazen ötekilik o kadar sıradan anlarda karşımıza çıkıyor ki fark etmek bile zor. Bir arkadaşım pop müzikten hoşlanıyor diye diğerleri “ne bu böyle, klasik dinlesene” dedi; bir başkası kıyafetinden ötürü “bunu giymen hiç yakışmadı” sözünü duydu. Bu anlarda, öteki olmak sadece farklılıkla değil, fark edilmek ve kabul görmekle ilgili bir hâl alıyor.
Tüm bunlar üzerine düşündüğümde aklıma şu soru geliyor: Birini gerçekten anlamak için onun yaşadığı sıkıntılardan geçmek, aynı yolları yürümek mi gerekiyor? Dershanede sessiz, köyden gelmiş bir kızken yaşadıklarımı hatırlıyorum; okulda popülerdim ama başka bir yerde öteki olabiliyordum. Belki birini anlamak için illa onun hayatını yaşamak gerekmiyor; yeter ki farklılıkları görmeye, duymaya ve dinlemeye niyetimiz olsun. Öteki olmanın, sadece yaşanan deneyimle değil, empatiyle de görülebileceğini fark etmek, belki de bu görünmez duvarları yıkmanın ilk adımı
Türkiye’de öteki olmak günlük hayatın, sosyal medyanın ve kültürel normların içinde sürekli karşımıza çıkan bir durum. Ötekiyi anlamak için illa onun hikâyesini yaşamak zorunda değiliz; yeter ki gözlerimizi ve kulaklarımızı açalım, önyargılarımızı bir kenara bırakalım. Belki de ötekiliği kaldırmanın yolu, birbirimizi fark etmek ve farklılıkları kabul etmekle başlıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder