Aşkın Ölümü Üzerine
Aşk öldü. Çocukken masallarda duyduğumuz, filmlerde izlediğimiz, şarkılarda dinlediğimiz şeyin aslında var olmadığını fark ettiğimizde öldü. Bir zamanlar dünyayı yerinden oynatabilecek kadar güçlü olduğuna inanıyorduk, ama meğer yerinden oynayan yalnızca bizim kalbimizmiş.
Ne zaman öldüğünü tam olarak bilmiyoruz. Belki annemizin babamıza ya da babamızın annemize hiç âşık olmadığını fark ettiğimizde öldü. Belki ilkokulda yanımızdan geçen çocuğun gözlerimizin içi yerine yere baktığını anladığımızda. Belki de ilk aşkımızın, “Seni hiç unutmayacağım,” deyip arkasına bile bakmadan gittiği gün. Oysa biz aşkı ölümsüz sanmıştık, oysa biz aşkı bir varlık gibi görmüştük. Halbuki o, yalnızca biz inandığımız sürece var olan bir hayaldi.
Nazım Hikmet’in dediği gibi:
“En fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda ölüm acısı…”
Aşkın ölümü de belki bu kadar sürerdi, belki daha az. Ama biz onu kaybettiğimizde, onu sonsuza kadar özleyeceğimizi sandık.
Sonra biraz daha büyüdük. Aşkın hep kazanacağını sandığımız hikâyelerin aslında birer senaryo olduğunu anladık. Karşılıksız aşkın ne kadar yakıcı olduğunu gördük, karşılıklı olanın ise bazen çok daha yıkıcı olabileceğini. Çünkü aşk, olduğu gibi kalamazdı. Ya çiçek açardı ya da çürürdü.
Zaman geçti. “Beni seviyor musun?” sorusu “Marketten bir şey alayım mı?”ya dönüştü. Akşam yemeğinde suskunluklar, eski cümlelerden daha ağır bastı. Biz aşkı bulduğumuzu sandık, ama meğer o sadece alışkanlık olmuş.
Bir gün fark ettik ki aşk öldü. Yolda yürürken, bir vitrinde, bir şarkının nakaratında, eski bir mesajın içinde, geçmişe duyduğumuz özlemde öldü.
Ama belki de hiç var olmamıştı. Belki de yalnızca biz inanmak istediğimiz için vardı. Nietzsche, “Tanrı öldü,” dediğinde, aslında onu öldürenin insanlar olduğunu anlatmak istemişti. Belki aşkın ölümü de böyleydi. Aşkı öldüren bizdik; ona gereğinden fazla anlam yükleyen, onu olmayan bir şeye dönüştüren. Belki aşk, biz ona inanmaktan vazgeçtiğimizde öldü.
Ama bir şairin dediği gibi:
“O kadar güzel öldü ki aşk / Ona inanmamak hâlâ elimizden gelmiyor.”
naptın piramit mi yaptın kule mi yaptın yine ne icat ettin sen. Her satırında insana dokunan yazı olmuş kalemize sağlık. Bir Tutkunun İzinde yazınızdan sonra bunu da favorilerime ekledim arada dönüp tekrar okuruz:)
YanıtlaSilNe güzel bir yorum, çok teşekkür ederim! Beğenmene sevindim. :)
Sil