Biraz Büyük Değil mi?
Bugün bir şeyi çok düşündüm:
Bir yaş farkı iki kişiyi değil de, dışarıdakileri neden bu kadar rahatsız eder?
Yani birlikte yaşayanlar için sorun yokken, dışarıdan bakan neden midesi bulanacak kadar etkilenir?
Biriyle tanışıyorlar. Mutlular. Sonra biri soruyor: “Kaç yaş büyük?”
Ve işte o an başlıyor asıl ilişki: Toplumla olan.
Ben de bazen biriyle ilgili böyle bir şey duyduğumda “Ay o kadar da yaş farkı olur mu?” diye geçiriyorum içimden. Bu düşünce, kendiliğinden geliyor. Belki öğretilmiş, belki yıllarca maruz kalınmış bir yargı. Sonra duruyorum.
Çünkü aynı yaşta olup hiçbir anlam kuramayan çiftleri de gördüm. Aynı yıllarda doğup bambaşka dünyalara ait kalanları…
Yine de mesele yaş farkı değilmiş gibi geliyor bana.
Mesele, ne zaman kimin seveceğine hâlâ başkalarının karar vermeye çalışması.
Erkek büyükse: “Kız olgun arıyor.”
Kadın büyükse: “Erkek kesin çıkar peşinde.”
İki tarafta da gönül yok, sadece açıklama var. Sanki insanlar aşkı yaşamıyor, analiz ediyor.
Ve en komiği şu: Herkes içindeki psikoloğu konuşturuyor artık.
“Kadın eksik ilgiyle büyümüş olabilir.”
“Adam annesini arıyordur.”
Yani biri birini sevdiyse kesin bir travmadan, bir boşluktan, bir çocukluk fotoğrafından çıkmıştır.
Neden ‘hoşlanmış olabilir’ denmiyor?
Çünkü gönüllülük hâlâ şüpheli bir şey. Hele yaş farkı varsa. Hele kadının yaşı fazlaysa. Çünkü yaş almış bir kadının hâlâ istenebilir oluşu, bazı dengeleri bozuyor.
Oysa bence bir ilişkide asıl bakılması gereken tek şey bu:
İki taraf da istiyor mu? Aklıyla, kalbiyle, niyetiyle orada mı?
Rızaya dayalı her ilişki zaten kendini tanımlar.
Ama toplum, dışarıdan bakan gözünü, içerideki gönlün üstüne koymayı seviyor.
Ben dahil, çoğumuz bazen sevmenin yaşsızlığını unutuveriyoruz. Sayı duyar duymaz fikrimiz oluyor. “Aralarında kaç yaş var?” diye başlıyor, “Yok ya, bu sağlıklı değil”e bağlanıyor.
Oysa sağlık diye sorduğumuz şeyin içinde iki kişinin gönlü, aklı, niyeti yok. Sadece bizim kafamızın içindeki yargılar var.
İlişkinin kendisi değil, biziz mesele.
Bazen biri birini parası için sever, evet. Ama bazen de sırf onunla kahve içtiğinde kendini “kendisi gibi” hissettiği için sever. Ve bu duygunun kaç yaşında, hangi yıl doğmuş biriyle yaşandığının hiçbir önemi yok.
Kaldı ki yaş farkı ile mutlu olamama arasında doğrudan bir bağ yok. Ama yargılandığını bilerek yaşamak, her daim baskı demek.
O yüzden bence en temel mesele şu:
Aşkın nabzı doğum yılına göre atmıyor. Ama toplum hâlâ tansiyon ölçer gibi yaş sayıyor.
sen olsan bahsettiğin baskıyı hisseder miydin?
YanıtlaSilEvet
Silzor olsa göre böyle bir toplumda yaşamak.. herkesin bir ütopyası olmalı bu nedenle.. sadece kurallarını orda yaşayanların koyabileceği...
YanıtlaSil