Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Link var mı?” diyen toplumun Freud’a değil, aynaya ihtiyacı var

Bak şimdi, baştan anlaşalım: Porno dediğin şey zaten uzun zamandır vardı. Oyunculuğu kötü, senaryosu kötü ama işlevi net. Kameralar, ışıklar, “oh yes”’ler… Bir de bizim memlekette patlayan “Türk ifşa” var. O başka bir şey. Daha karanlık, daha “bizden”, daha mahalle içi. Porno bir sektör, ifşa bir merak. Porno sahne, ifşa mutfağın içi. Ve itiraf edelim: Biz çoğu zaman sahneyi değil, mutfağı izlemeyi seviyoruz. Yani “tanıdık bir şey” gördüğümüzde ekran başında daha çok kalıyoruz. Çünkü dürtü kalite aramıyor, dürtü tanıdık arıyor. Kızın arkasındaki halı bizim evdekine benziyorsa, o video daha çok izleniyor. Çocuğun sesi mahalledeki X’e benziyorsa, link gruplarda dönüyor. Ama burada mesele sadece izlemek değil. Asıl mesele şu: Porno seni izletiyor, ifşa seni içine çekiyor. Porno fantezi, ifşa “acaba bu bizim karşı komşu mu” dedirtiyor. Orda rıza var, burada gizlilik ihlali. Ama ilginçtir: Türk toplumu, ikincisini daha çok seviyor. Çünkü yasak olan, ulaşılmaz olan, gizli olan… hep daha caz...

Aşkın Ölümü Üzerine

Aşk öldü. Çocukken masallarda duyduğumuz, filmlerde izlediğimiz, şarkılarda dinlediğimiz şeyin aslında var olmadığını fark ettiğimizde öldü. Bir zamanlar dünyayı yerinden oynatabilecek kadar güçlü olduğuna inanıyorduk, ama meğer yerinden oynayan yalnızca bizim kalbimizmiş. Ne zaman öldüğünü tam olarak bilmiyoruz. Belki annemizin babamıza ya da babamızın annemize hiç âşık olmadığını fark ettiğimizde öldü. Belki ilkokulda yanımızdan geçen çocuğun gözlerimizin içi yerine yere baktığını anladığımızda. Belki de ilk aşkımızın, “Seni hiç unutmayacağım,” deyip arkasına bile bakmadan gittiği gün. Oysa biz aşkı ölümsüz sanmıştık, oysa biz aşkı bir varlık gibi görmüştük. Halbuki o, yalnızca biz inandığımız sürece var olan bir hayaldi. Nazım Hikmet’in dediği gibi: “En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı…” Aşkın ölümü de belki bu kadar sürerdi, belki daha az. Ama biz onu kaybettiğimizde, onu sonsuza kadar özleyeceğimizi sandık. Sonra biraz daha büyüdük. Aşkın hep kazanacağını sandığı...